top of page

Muallim İsmâil Hakkı Bey

ozataayan

İdare-i Mahsusa memurlarından hanende Raşit Efendi’nin oğlu olan İsmail Hakkı Bey, 1865-66 yılında İstanbul’un Balat semtinde, Molla Aşkî Mahallesi’nde doğdu. İlk öğreniminden sonra on üç yaşlarında Mercan’da örücü İbrahim Ağa’nın yanına çırak olarak verildi. Sesinin güzelliği nedeniyle müezzinlik de yaptığı çarşı içindeki camiide okuduğu ezan ile bir devlet büyüğünün muhtemelen bir Hünkâr Müezzini’nin dikkatini çekti ve bu zat tarafından ‘Muzıka-yı Hümayûn’a kaydettirildi.


Burada, ‘Enderûn’ hocalarından Suyolcu Lâtif Ağa’dan geleneksel Türk mûsîkisini meşk ederken, orkestra şefi Zâtî Bey (Arca) ve Guatelli Paşa’dan batı müziğini ve notasını öğrendi. Çalışkanlığı ve yeteneği ile kısa sürede müezzin-i şehriyârîler (hünkâr müezzinleri) arasına girdi. Ardından Muzıka-yı Hümâyun’un fasl-ı cedîd ve fasl-ı atîk heyetlerinde de görev alan İsmail Hakkı Bey, ‘Serhânende’ ünvanıyla ve ‘Kolağası’ (kıdemli yüzbaşı) rütbesiyle saray fasıl heyetinin başına geçti. Muzıka-yı Hümayun’da Kaymakamlığa (Yarbay) kadar yükseldi.


Klasik fasıl heyetlerinin ifadesi olan Fasl-ı Atik’lerin yanında bu yıllarda, saraya hakim olan batı kültürü neticesinde ‘Fasl-ı Cedîd’ adı verilen yeni tarz fasıl heyetleri oluşmuştu. Bu heyetlerde ney, keman, ud, viyolonsel, kanun, gitar, mandolin, flüt, lavta, trombon ve on-onbeş hanende bir şef tarafından idare edilirdi.


İsmail Hakkı Bey muallimlik hayatına ilk olarak Kadıköy’de Belediye Caddesi’nde eğitim veren ‘Dar’ül İrfan Mektebi’nde 1902-1905 yılları arasında başladı. Bu okulda mûsikî dersleri haftada iki saat seçmeli olarak ve akşamları verilirdi. Bu tecrübesinin ileride ona eğitimcilik ve idarecilik alanında önemli katkılar sağladığı düşünülebilir.


Zorlu savaş yıllarında bulunan Osmanlı Devleti’nin bu döneminde, sadece mûsikî hocalığı ile geçimini temin edebilmek çok güç olduğundan, o devirdeki bir çok sanatkâr devlet dairelerinde; mümeyyiz, kâtip, hademe, ketebe, muhasebeci gibi memur olarak asli bir iş yaparlardı. İsmail Hakkı Bey de Maliye Nezareti’nde ‘Baş Veznedar’ olarak görev yaptı.

1908 yılında meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte Osmanlı Devleti’ndeki özel ve resmi mûsikî cemiyet ve mektepleri kurulmaya başladı. İlk özel cemiyet, 1908 senesinde Hafız Aşir’in müdürlüğünde, İsmail Hakkı Bey’in de aralarında olduğu bir kadro ile kurulan ‘Dârülmûsikî-i Osmanî Cemiyeti’dir. İsmail Hakkı Bey 1909 Mart ayında bu cemiyetten fikir ayrılığı sebebiyle ayrılarak ‘Mûsikî-i Osmanî Cemiyeti’ni kurdu. Şehzadebaşı’nda Fevziye Kıraathanesi’nin üstündeki dairede kurulan bu cemiyet 5 Ocak 1909 tarihinde özel mûsikî okulu haline getirildi ve ismi ‘Mûsikî-i Osmanî Mektebi’ oldu. Bu, Osmanlı Devleti’nde kurulan ilk özel müzik okulu olması açısından önemlidir. Ayrıca bu okul, ileriki yıllarda kurulacak ve mûsikîmize büyük hizmetleri olacak sanatkârları yetiştirecek olan, ‘Dar’üt Talim-i Mûsikî Heyeti’nin de çekirdeğini teşkil etmiştir.


Burada yapılan eğitim ve başarılı geçen konser faaliyetleri neticesinde, okul ve müdürü İsmail Hakkı Bey’e dördüncü dereceden ‘Mecidiye Nişanı’ taltif edilerek ‘Kaymakamlık’ rütbesine yükseltildi.


1919 Tarihinde ‘Mûsikî-i Osmânî Hanımlar Dershanesi’ni kurdu.


İsmail Hakkı Bey, 1909-1920 tarihleri arasında bu cemiyet, mektep ve dershanelerde birçok öğrenci yetiştirdi. Dönemin ünlü sanatkarları da buralarda dersler verdi. O zamana kadar çok yaygın olmayan nota sistemini tüm öğrencilerine öğretti.


Erkek ve kadınlardan bir arada oluşturduğu bir heyet ile 12 Aralık 1919 Cuma günü verdiği konserde Türk mûsikîsi tarihinde bir ilki yaşattı. O konserde ilk kez kadın ve erkeklerden oluşan sanatkarlar bir arada sahneye çıkarak, yine kadın ve erkeklerden oluşan bir dinleyiciye konser verdi. Maarif Nezareti’nden izinle gerçekleştirilen bu konseri ‘Muhteşem bir Konser’ başlığıyla gazeteler manşetlerine taşıdı. Kemani Kevser, Hanende Zehra, Tanburi Şeref ve Udi İrfan hanımlar ve erkek müzisyenlerden oluşan bir grup ile kadın ve erkek yüzlerce dinleyicinin karşısında verilen bu konser bir ilkti. Ancak dönemin Şeyülislâm’ı Haydarzâde İbrahim Efendi tarafından 16 Aralık 1919’da Dahiliye Nezareti’ne gönderilen yazıda, kadınlı erkekli konser verilmesinin İslâm’a aykırı olduğu vurgulandı. Ayrıca dönemin savaş şartları da ifade edilerek, bu gibi konserlere izin verilmemesi gerektiği bildirildi. Sonuç olarak 25 Aralık’ta verilen bir kararla karma konserler bir daha tekrar etmedi.


İsmail Hakkı Bey tarafından verilen bu ve bunun gibi konserlerle o devre kadar ‘müsamere’ adı verilen gösteriler; repertuar duyuruları ilan edilen, aynı kıyafet giymiş otuz, kırk sazende ve hanendenin yarım daire biçiminde bir düzen içinde sahnede oturduğu, sazendelerinin önlerindeki nota sehpalarına konmuş notalarla eserleri batı müziği konser disiplini içinde icra ettikleri, ‘Halk Konserleri’ne dönüşmüştür. Bu konserlerde İsmail Hakkı Bey elinde def’iyle bu yarım daire düzenin ortasında, heyeti idare etmiştir. Gerek erkeklerden, gerek hanımlardan gerekse karma topluluklardan oluşturduğu sanatkarlarla tertip edilen bu gibi konserler ilk olarak Muallim İsmail Hakkı Bey tarafından uygulanmıştır.


Defter-i Hakanî Nazırı Ziya Paşa’nın başkanlığında 1917’de açılan ‘Dâr’ül Elhân’da ömrünün sonuna kadar ‘Tertip ve Tasnif Heyeti’ üyeliği, ‘İcra Heyeti Şefliği’ ve ‘Solfej Muallimliği’, bir ara da ‘Türk Mûsikîsi’ bölümünün ‘Müdürlüğü’nü yaptı.


1914 Yılında o yıllardaki Türkçülük akımları neticesinde Ahmet Muhtar Paşa tarafından mehterhanenin yeniden kuruluş teşebbüsüne katıldı ve bir çok mehter marşı besteledi.


‘Şarkılı Oyun’ adını verdiği Lâle Devri, Kaşıkçılar ve Yedekçi, Nûr-üs Sabah, Emel, Gazanfer, İyi Saatte Olsunlar, Gelin-Kaynana, Falcı, Kiracılar, Atlı Ases, Tutkun, Ve Mine’l Garaib, Damad İbrahim Paşa isimlerinin de içinde olduğu 15 adet operet besteledi. 1919’da Şehzadebaşı’ndaki Yeni Ferah Tiyatrosu’nda ‘İstanbul Operet Heyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve Türk operet tarihinde önemli bir aşamayı başlattı. Operetlerini Türk makam ve usulleri yani Türk mûsikîsi tavrıyla bestelediğinden, orkestrayla değil kendi yönettiği ‘ince saz heyeti’ ile sahneledi. Bu bestelerde yer yer çok sesli bölümler de denedi.


Yetiştirdiği yüzlece öğrenciden en önde gelenleri; İzzettin Hümayi Elçioğlu, Nuri Halil Poyraz, damadı Ali Rıza Şengel, bacanağı Musa Süreyya Bey, Zeki Arif Ataergin, mevlithan ve müezzinbaşı Hafız Muhiddin Tanık, Hafız Burhan Sesyılmaz, Hafız Hüsnü Efendi, Udi Ekrem Bey, Hafız Yaşar Okur, Hayri Yenigün, Kanuni Ama Nazım Bey, İsmail Hakkı Nebiloğlu, Sadi Işılay, Ruşen Ferit Kam, Celal Tokses, Hadiye Ötügen, Mustafa Sunar, Faize Ergin, Vecihe Daryal, Eyyûbî Mustafa Sunar, Hayri Yenigün, Hasan Tahsin Parsadan, Nigar Galip Hanım, Mahmut Ragıp Gazimihal olarak sayılabilir.

Yine hayatı boyunca birçok kitap ve nota neşriyatı yaptı. ‘Solfej yahut Nota Dersleri’, ‘Usulat’, ‘Solfej Nazariyat ve İlaveli Nota Dersleri’, ‘Mahzen-i Esrar-ı Mûsikî yahut Teganniyat-ı Osmânî’ (1895), ‘Cami’ül Elhân’ adlı yayımlanmış kitapları vardır. Kendi eserlerini külliyat halinde yayımlamaya başladı, ancak imkansızlıklar nedeniyle sadece beş fasikül olarak çıkartabildi. ‘Mûsikî-i Osmânî Nota Yayınları’ (1907), ‘Askerî Mızıka Bando Notaları’ (1912), ‘Müze-i Askerî


Nota Yayınları’, ‘Mehterhâne-i Hakânî Notaları’ (1915-1916), ‘Zeybek ve Oyun Havaları’ adlı serilerle yüzlerce fasıl, saz eseri, şarkı, bando ve mehter eserlerini neşretti.


Dâr’ül Elhân’dan önce kendi çabasıyla, Milli Anadolu fasılları, Azerbaycan, Bulgar, Türk, Zeybek, Laz havaları, Müslüman, Hristiyan ve Musevi ilahileri gibi çok sayıda eseri notaya alarak, Türk folklor derlemeciliğinin öncüsü oldu.


Kâr, Kâr-ı Natık, Beste, Ağırsemâi, Yürüksemâi, Şarkı, Fantezi, Köçekçe, Ninni, Peşrev, Saz Semâî, Zeybek, Sirto, Longa, Türkü, Duaname, Medhiye, Marş, Mehter Marşı, Operet, Kanto, Tevşih, İlâhî, Şugl, Nefes, Yahudi ve Hıristiyan İlâhileri formlarında, sanat ağırlıklı çizgiden, eğlence noktasına kadar geniş bir anlayış içinde; 117 makamdan toplam 1000’in üzerinde eser besteledi. Çok iyi notasyon bilgisiyle meşk sistemiyle kendisine ulaşmış binlerce eseri notaya alarak bugüne ulaşmasını sağladı. Bu arşivinden, unutulmuş bazı Mevlevi Ayinlerinin varlığı, Reftar Kalfa gibi bir çok bestekârın eserleri ortaya çıkarıldı. Nota koleksiyonu, yüzlerce nota defterleri, kitap ve evrakları 1974 yılında TRT Müzik Dairesi Başkanı Cüneyd Orhon ve İsmail Baha Sürelsan’ın çalışmalarıyla TRT tarafından satın alındı ve TRT Müzik Dairesi Arşivi’nde muhafaza edildi.


Kendi devrinde kullanılmayan makamları tekrar işledi, eksik olan formlarda eserler besteledi ve bu makamların dinleyenlerce yeniden hatırlanmasını ve sevilmesini sağladı. Şehnaz, Buselik, Hisar, Nişaburek, Mahûr, Yegâh, Acemkürdî, Ferahfeza, Neveser, Evcârâ, Tarz-ı Nevin, Muhayyersünbüle, Pençgâh, Kürdî, Gerdaniye, Rahatülervah, Zâvil, Nikriz, Acem makamlarındaki fasılları bunlara örnek olarak verilebilir. ‘Mahurhan’ ismini verdiği bir makam terkip etti.


Rast nakış yürük semaisi ‘Gülşende yine âh ü enîn eyledi bülbül’, Nihavend Ağır Semâîsi ‘Seni hükm-i ezel âşûb-i devrân etmek istermiş’, Acem Kürdî Bestesi ‘İntizâr-ı makdeminle reh-güzârın gözlerin’, Nihavend Bestesi ‘Acıyaydı bana bir kerecik ol gonca femim’, Nihavend Türk Aksak Şarkısı ‘Nerelerde kaldın ey serv-i nazım’, Acemkürdî Şarkısı ‘Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü’, Mahur Mehter Marşı ‘Gafil ne bilir neşve-i pür şevk u vegâyı’, Rast Ordu Marşı ‘Ordumuz etti yemin titredi hak ü zemin, ilahilerinden ‘Dü cihanın mefahiri ve ‘Kullarında yok sana layık meta’, Acemkürdî Peşrev ve Saz Semâisi, Ferahfeza Peşrev ve Saz Semaisi hemen akla gelen eserlerindendir. İstiklâl Marşı’nı da bestelemiştir.

Türk mûsikîsi usullerine çok hakim olduğu, bestelerinin irdelenmesinde kendini açıkça belli eder. Bir çok büyük usulü o kadar ustaca kullanmıştır ki, adeta muallimliğini tescil eder niteliktedir. Ayrıca, ‘Ağırlama’ (9 zamanlı), ‘Devr-i Kürdî’ (14 zamanlı), ‘Nazlı Düyek’ (12 zamanlı), ‘Kazancılar Düyeği’ (8 zamanlı), ‘Raks Semâi’ (18 zamanlı) usullerini terkip etmiştir.

‘Otuz kırk kişilik saz heyetlerine hakim olan yegâne zat, üstad-ı muhterem sersazende-i hazret-i şehriyari İsmail Hakkı Bey’ olarak anılan bu müzik adamı, konservatuvardan Bebek'teki evine tramvayla dönerken 30 Aralık 1927 'de kalp krizi geçirerek öldü. Bir kez evlendi ve beş çocuğu oldu.

Alçak gönüllü, güler yüzlü, bildiğini öğretmekten hoşlanan, 62 yıllık ömrü boyunca musikimizi yaşatmak için elinden geleni insan üstü bir çabayla yapmaya çalışmış olan Muallim İsmail Hakkı Bey’in cenaze merasiminde de bir ilk yaşandı. Naaşı Chopin’in Cenaze Marşı, hafızların okuyuşları ve haham mersiyelerinin birbirine karıştığı büyük bir kalabalıkla; 31 Aralık 1927’de, Eğrikapı mezarlığına defnedildi. Böylelikle ilk kez bir Türk Mûsikîsi sanatkârının cenaze törenine batı müziği bandosu refakat etti.


Özata Ayan


KAYNAKLAR

Mehmet Güntekin, İsmail Hakkı Bey (Muallim), DBİst.A.,IV,s.214

Mehmet Güntekin, İstanbul’un 100 Musikişinası-İstanbul’un Yüzleri Serisi-17, İBB Kültür AŞ Yay., İstanbul,

2010, s.69-71

Nermin Kaygusuz, Muallim İsmail Hakkı Bey ve Mûsikî Tekâmül Dersleri, İTÜ Vakfı Yay., İstanbul, 2006

Nuri Özcan, İslâm Ansiklopedisi, Diyanet İslâm Ansiklopedisi, C.23, s.102

Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi, Kültür Ba. Yay., Ankara, cilt I, s.402-413

M.Fatih Salgar, 50 Türk Mûsikîsi Bestekârı, Ötüken Yay., İstanbul, s.357-358

İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Hoş Sada-Son Asır Türk Musikişinasları, İstanbul, 1958, Maarif Bas.E., s.207- 208

Yrd.Doç.Dr.Erhan Özden Osmanlı’nın Musiki Okulları, Rast Müzikoloji Dergisi, 2 (2013/2). s. 17-29

Dr. Nuri Güçtekin, İsmail Hakki Bey Ve Osmanli Devleti’nde İlk Özel Mûsikî Okulu: Mûsikî-İ Osmanî Mektebi (1910-1920). Rast Müzikoloji Dergisi, 2(2), 1-18. Doi No:10.12975/rastmd.2014.02.01.00028 Doi linki: http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2014.02.01.00028

Dr. Nuri Güçtekin, İlk Türk Mûsikî Cemiyeti: Dârülmûsikî-i Osmanî Cemiyeti (Mektebi) Ve Faaliyetleri (1908- 1914). Rast Müzikoloji Dergisi, 3(1), 42-58. doi:http://dx.doi.org/10.12975/rastmd.2014.02.01.00034

Dr. M.Nazmi Özalp, Türk Musikisi Tarihi, MEB Yay., 2000

 
 
 

Comentarios


© Özata Ayan tarafından hazırlanmıştır. 2021

© 2023 by EDDIE BAKER. Proudly created with Wix.com

bottom of page